Beslenmek İçin

Küçük Ak Balıkçıl

Dere kenarında gün doğumunu bekleyen küçük ak balıkçıl, soğuk havanın etkisinden korunmak için kafasını bedenine sokmuş beklemekteydi. Arkasında suyun öksüz bıraktığı sazlıklar hafif rüzgarla dalgalanırken, Kulaklarım da dört tekerleklilerin gri üzerinde çıkardıkları ses vardı. Suç üstü yakalanmış gibi kızarmıştı Güneş. Ne kadar utansa da binaların ardından kendini göstermeye başladı. İlk ışıklar küçük ak balıkçılın kanatlarına vurunca, saklamakta olduğu kafasını kaldırdı. Etrafı kontrol etti ve su içerisinde dolaşmaya başladı. Artık dış görünüşü daha belirgindi. Uzun, sivri siyah gagası, sarı gözleri ve bembeyaz tüyleri vardı. Kafasının üzerinden havada dans eden teleği güzelliğini daha da ön plana çıkarıyordu. Su içerisinde bir yukarı bir aşağıya dolaşıyor, gagasını daldırıp çıkarıyordu. Bir amacı vardı. Beslenmek.

Saat ilerlemeye başlamış güneş artık binaların siluetinden kurtulmuştu. Küçük ak balıkçıl, karnını tam doyuramamıştı. Ne kadar aç olsa da yavru balıkları avlamaktan çekiniyordu. Saat 9:00’a gelirken, dört tekerleklilerin sesleri çoğalmış, yakındaki toprağı alt üst eden iş makinelerinin sesleri ile karışmıştı. Küçük ak balıkçıl bu seslere alışmış aldırış etmiyordu. Çığlıklar atarak üç tane gümüş martı ona doğru yaklaştı ve yanına indiler. Kafasını kaldırıp baktığında çığlıkların sebebinin leş kargası olduğunu anladı. Buralarda her kuşla uğraşmayı sever leş kargaları. Geçen gün bir kızıl bacak kumkuşunu tüm gün kovalamış, alay etmişlerdi. Neyse ki balıkçıllarla pek baş edemezler. Martıların sohbeti iyidir. Ancak bazen baş ağrıtır. Küçük ak balıkçıl bu durumdan mustarip olmuş ki küçük adımlarla onlardan uzaklaştı. Bu sırada sakarmekeler sazlıkların arasına kaçışmaya başladılar. Tüm ördekler kuşlar kaçtı. Gelen bir insandı. Ama kimdi o? Burada işi neydi? Soruları sormadan küçük akbalıkçılda kanatlarını açtı ve uçtu. Daha sonraki günler öğrendi ki; sohbet ettiği martının ağzına takılan misinanın sahibi olan kişiymiş. Kendisinin avlamaya kıyamadığı balıkları o avlamış.

Küçük Ak Balıkçıl

Kuşlar çeşitli yaşam ortamlarına uyum sağlamış, farklı beslenme alışkanlıkları olan canlılar. Beslenmek için çeşitli gaga yapılarına sahiptirler. Gagaları kimi zaman bir tohumu kırmak için kısa tıknaz, kimi zaman bir leşi parçalamak için kesici sivri, kimi zaman bir çok balığı aynı anda yakalamak için kepçe gibidir. Gagalarının bu farklılığı aynı besine ulaşma konusunda farklı yöntemler kullanmayı sağlar. Örneğin balık avlayan kuşlara baktığımızda. Gri balıkçıl uzun boyuna, uzun sivri gagaya sahiptir. Balıkları yukarıdan izleyerek suyun içine zıpkın gibi kafasını daldırır. Karabataklara baktığımızda ise, gagaları uzun ve çatallıdır. Su içine dalıp balığı su içinde arar ve yakalar. Diğer balık tüketen Yalıçapkını ise neredeyse gövdesi kadar büyük uzun, sivri gagaya sahiptir. Balıkçıl kuşları gibi su içerisinde gezmek yerine havada asılı kalıp suyun içine ani dalış yapıp balığı yakalayıp çıkar. Görüldüğü gibi sadece balık avlayan kuşların bile çok farklı gaga yapıları ve stratejileri vardır. Evrimsel süreç içerisinde gagaların bu denli özelleşmesi, aynı alanın farklı kesimlerinde avlanmaya olanak sağlamaktadır.

Besin ile mide arasında gaga dan daha uzak mesafeler vardır. Evrimsel süreç çeşitli gaga yapılarının oluşması dışında, mevsimlere uyum sağlamayı beraberinde getirmiştir. İklim koşullarına göre besin peşinde yer değiştirirler. Bu yer değiştirmelerine ‘’Göç’’ denir. Göç eden kuşlar yeterli besin ihtiyaçlarını sağlar ve uygun yaşam alanlarında üremelerini gerçekleştirirler. Göç aslında anlatıldığı kadar kolay değildir. Mesela 15 cm boyunda kamışçınkuşları 4,000 km yol yapar. Bu göç sırasında bir çok tehditte maruz kalırlar. Dinlenmek için indikleri bir yerde av olabilir, evsiz kalabilir ve besin bulamayabilir. Evcil kediler, yok olan sulak alanlar, kontrolsüz yapılaşma ve avcılık faaliyetleri tüm bu etkileri doğurur. Onların besine ulaşmasında en büyük engeller doğal olanlar değil, insan etkileri olmuştur. Doğayı kendimize göre değiştiriyoruz. Belki de değiştirmek zorunda kalıyoruz. Artan nüfusa ve isteklere cevap vermemiz gerekiyor. Ancak bu değişimleri doğanın temellerini unutarak yapmamalıyız. Çünkü bizlerde bu doğanın içinden geldik. Dengelerin değişmesi sadece yaban hayvanlarını, bitkileri, dağları, akarsuları değil, bizi de etkileyecek. Bir çiçeği koparmak, bir ağacı kesmek, bir hayvanı avlayarak öldürmek çok kolay ama bunların hepsini eskisi gibi geriye getirmek kolay mı? Mümkün mü?

Karabatak

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir