Çukurova Kuş Gözlem


Dağlar yamacına uzanmış ağaçlar, göller kendini besleyen ırmaklar, akarsular da kavuşacak denizler ister.

 

Kuş gözlem ve fotoğrafçılığı için kimi zaman yaşadığınız şehirden ayrılıp 8 – 10 saatlik yola bir gün için gidebiliyorsunuz. Bizde iki gün ayırdığımız gezimizde Antalya dan çıkıp Adana ya doğru yol aldık. Amacımız ise pelajik gözlemde Küt Kuyruklu Korsan Martılar’ı gözlemlemek.

 

Adana’ya varınca Seyhan Nehri’nin alt kısımlarında biraz vakit geçirdik. Sanırım yoğun yağış nedeni ile su akışını kapattıklarından nehir boyunca yer yer küçük su birikintileri vardı. Yüzlerce balıkçıl kuşu nehir içinde beslenirken ağaçlarda küçük karabataklar kanatlarını açmış güneşleniyor ve kara çaylaklar sıcak hava termalinde yükseliyorlardı. Bu güzelliklere karşın nehir kıyısının çöplüğe dönmüş olması bizlere oldukça üzüntü verdi. Lastik, iç çamaşırı, hayvan kemikleri, hayvan leşleri ve dahası. Özellikle nehir kıyısında bulunan büyükbaş çiftliklerinin atıkları bu kirliliğe sebep olmuş.

Güneye, Karataş tarafına doğru yola çıktık. Ülkemizdeki önemli milli parklardan olan Akyatan Milli Parkı burada bulunmakta. Önemi ise en büyük lagünü barındırması. Alanın bu zenginliklere sahip olmasıda bundan. Lagün denizle dar bir boğazla birleşiyor. Bu kısımda bazı yengeç ve balık çiftlikleri bulunmakta. Bizde bu çiftliklerden birinin akan su üzerine kurduğu demirler üzerinden karşıya geçtik. Karşı taraf el değmemiş çalı ve orman karışımı bir yapıya sahipti. Zar zorda olsa içerisinde biraz yol aldıktan sonra istediğimiz yere ulaştık. Neydi bizim derdimizde buraya geldik derseniz; ülkemizde çapkın üç kuş türü bulunuyor. Bu aile ingilizce de king fisher (kral balıkçı) olarak geçmekte. Bunlardan ikisi (Bayağı Yalıçapkın ve İzmir Yalıçapkını) Antalya da görülürken, Alaca Yalıçapkın da dahil bu üç tür bu bölgelerde aynı ortamı paylaşıyorlar.

Ne yazık ki İzmir Yalıçapkını ismini aldığı İzmir de günümüzde yayılım göstermemekte. Çapkınların renklerinden onlara aşık olmamak zor. Bayağı Yalıçapkın diğerlerine göre daha küçük ve Türkiye nin genelinde yayılım gösteriyor. Sulak bir alanda sazlıkların dallarında mavi renkte, uzun gagalı yalıçapkınına rastlayabilirsiniz.

 

Besin ne kadar fazla ise canlıların yaşama tutunma şansı da o kadar artıyor. Bölgede sulak alan bulmak çok kolay. Her yolun sonu mutlaka akan suyla bitiyor. Ucu gözükmeyen tarlalarda üzerimden turnalar geçerken, sazlıklarda çulha kuşları bir birlerini kovalıyorlardı. Birden bir ses patlaması duydum ve sazlıkların ardından kız kuşları hemen havlandılar. Eh burada da eline silah almış çocuklar canlıları öldürmek için iş başındalar.

Biz yol kenarında yalıçapkınlarını izlerken birileri de bizi gözetliyormuş. Bizde hemen sessizliğe bürünüp onların dışarı çıkmasını bekledik. Çalıların ardındaki meraklı gözler meğer kuyruksüren (firavun faresi) ailesiymiş. Afrika’da yaygın olan bu tür ülkemizde de sadece Adana ve Güney Anadolu yu içeren bölgede bulunuyor. Ender bir türle şans eseri karşılaşmamız oldukça keyif verici oldu.

Kara gözlemimizi birinci gün bitirdikten sonra ikinci gün açık deniz gözlemi yani pelajik gözleme odaklandık. Karataş limanından balıkçı teknesi ile denize açılıp, martıların dikkatini çekmek için hazırladığımız karışımı dökerek ilerledik. Kokuyu alan martılar yanı başımıza kadar geldiler. İnce gagalı martı, Karabaş Martı, Hazar Martısı, Gümüş Martı ve Yelkonları fotoğrafladık. Bu türleri yakından görmek oldukça keyifliydi. Hazırladığımız karışım çok keskin kokuya sahip olmaması Korsan martıları cezbetmemiş olmalıki bizlere kendilerini göstermediler. Limana dönerken kıyıya yakın küçük adaların yanından geçerken büyüleyici bir görüntü ile karşılaştık. Adanın üzerinde yüzlerce kumkuşu halı gibi serilmişlerdi. Akça Cılıbıtlar, Kara Karınlı Kumkuşları, Taşçevirenler hem besleniyor hemde dinleniyorladı. İnsanlardan uzakta tehdit unsuru olmadan çok huzurluydular.

Çukurovanın zenginliğini anlamanız için bir saat dolaşmanız bile yeterli. Bu zenginlik hem tarım alanında hemde canlılar yönünden böyle. Fakat her yerde olduğu gibi ortama tek ayak uydurmayan bizleriz. Milli Park dinlemeden avlanıyor, küçücük su birikintilerine serpme ağ atıp yalıçapkınlarının avlayacağı küçük balıkları yakalıyoruz. Artık tüm bu alanlar insanların da yaşam alanı haline gelmiş durumda. Ancak şunu unutmamalıyız yalıçapkınları bizler buralara gelmeden öncede akan sudan balık avlıyordu, turnalar afrikaya buralardan göçüyorlardı. Geçmişten günümüze sadece taşlar, yazıtlar kalmadı. Akan su deltayı, delta lagünleri, lagünler kuşları ve memeli hayvanları bize bıraktı. Belki bunları düşünüp, bunları öğrenirsek çayları kurutup sonra da parke taşlarına terk etmeyiz.

Gökçe Coşkun
2018

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir