Köprülü Kanyon

Antalya’da dağlar denize karşı boylu boyunca uzanmıştır. Dağların Kel  tepelerini karlar örter, yamaçlarını ormanlar sarar ve vadiler boyunca yaşama tanıklık ederler.

Bozburun Dağı’nı içerisinde bulunduran Köprülü Kanyon Milli Markıda bu tanıklardan bir tanesi. 1973 yılında milli park ilan edilen bu bölgenin ismini duymayan yok. Köprüçay üzerinde yapılan rafting bu ismin tanınmasında büyük rol oynuyor. Önemli rafting merkezi olmasının yanında, bitki-hayvan faunası, yer şekilleri ve antik kalıntıları içerisinde bulunduruyor. M.Ö. 5. yüzyılda Antik Selge Kent’inin bu zenginlik içinde kurulmuş olması şaşırtıcı değil.

Denizden Köprüçay’ı takip ederek Milli Parka ulaşıyorsunuz. Vadinin taraflarını Antik dönemden kalmış köprüler bağlıyor. Bizde bu köprülerden birinin üzerinden geçerek Altınyaka yoluna doğru yola koyulduk. Zik zaglı yolları çıktıkça ağaçlar etrafımızı sarmaya başladı. Bölgede; Kızıl Çam, Akdeniz Selvisi, Kara Çam, Sapsız Meşe gibi zengin ağaç örtüsü yer alıyor. Ağaçların yapraklarından süzülen güneş orman içerisinde büyüleyici manzaralar oluşturuyordu.

Yükseklere çıktıkça meşe palamutlarını çok seven sincap dostlarımızla karşılaştık. Neyse ki onu izleyip meşe palamutu yerken görüntülememize izin verdi. Karlı dağ manzaraları ve çeşitli yeryüzü şekilleri ile devam ettik. Kum ve çakılların basınçla birleşmesiyle oluşan Konglomeralar vadiler boyunca uzanan ağaçların içinde ormanın bekçileri gibiydiler. Bu sırada kanat açıklıkları 3 metreyi bulan Kızıl Akbabalar termal hava akımında yükseliyorlardı. Bu alana göçle gelip üreme faliyetlerini gerçekleştiriyorlar.

Altınyakaya ulaştığınızda karşınıza tiyatrosu, agorası, Zeus ve Artemis tapınakları ile Selge Antik Kenti çıkıyor. Zamanında bu alanların tarıma açılması burada yerleşim yerleri oluşmasına neden olmuş. Tarım ve hayvancılığa açılan bu bölgeler bir çok zarara uğramış. Özellikle antik kalıntıların tahrip olmasına sebep olmuşlar.

 Yerleşim yerlerini geçince yer yer karların olduğu toprak yola devam ediyorsunuz. Etrafınızda öten Ardıç kuşları ve Kayaların üzerinde bahara hazırlanan Kaya Sıvacılarını görmek mümkün. Bir kuş sesine duruyoruz. Vadi içerisinden feryat yakan bir kuş. Dürbünlerle sesin gelidiği yere bakıyoruz ama ne yazık ki onu göremiyoruz. Belki de buralarda az rastlanan Ak Sırtlı Ağaçkakan olabilirdi kendisi.

 Solumuzda kara çamlarla karışık bir orman, sağımızda ise kar sularının beslediği tertemiz akan bir çay. Karlar yer yer şelaler yaparak çayı besliyor. Bir çok vadinin olması bölgenin her alanına ulaşmayı zorlaştırıyor ve bu durumda doğal bir korunaklı bölge oluşturuyor. Korunan bu bölgelerde geceleri balık avlayan ender Balık baykuşuna da rastlamak mümkün.

Antik dönemde, ormanlarda, denizlerde ve dağlarda yaşamak o bölgenin yok olmasına neden olmuyordu. Şimdilerde ise bu alanları korumaya alsak bile yok olmasına engel olamıyoruz. Şimdi neden yaşadığımız yerlerin doğal örtüsünü koruyamıyor veya yok ediyoruz?

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir